DURACELL TAKILI YAŞAMAK HAYATI :(
Duracell
takılı yaşamak hayatı;
Uzun
bir süre sonra yazdığım yazımın, kamu
spotu oluşturmadığı ancak reklam içerdiği doğrudur. Sonuçta verimine inandığım
bir ürün ise, takipçilerde var ise J
varsın reklam içersin.
Temmuz
ayından itibaren değil izin yapmak, arada nefes almak bile hayal oldu, duracell
takmış gibi yaşıyorum hayatı. Deli gibi bir koşturma içerisinde. Ev, iş,
eğitim, sürekli gelişim, vs her şey yoğun. Atom karınca misali, taç mı takıyorlar
tamlamalarına rağmen her yere yetişme derdi.
Tüm
bunlar yetmezmiş gibi, hiperaktif bir beyin, gece uyumama ve beyni orada da
çalıştırma hali. Sürekli düşünme, sürekli iyileştirme sürekli sorumluluk alma
hali.
Çağın
hastalığı , überaktiviteli zavallı kadınlar…
Sonuç;
fiziksel, bedensel ve zihinsel yorgunluk
durumu ve hastalıklar. Buna rağmen molasız her yere yetişme durumu.
Ajitasyon
yapıyorsan na-mert değil na-kadınım.
Gözünüzde
canlandırın bir çoğunuz benim gibisiniz. Her işe deli gibi koşarken,
teknolojinin getirdiklerine de yetişmeye çalışıyoruz, yetmezmiş gibi her sanal
mecraya akarken, kadın olmanın gereklerine yetişmeye çalışıyoruz.
Hem
işler yolunda olsun, hem beden derken, araya sıkıştırılan diyetler, güzellik
için harcanan vakitler, evdeki eksikleri tamamlama telaşı, işler güçler , yaş
aldıkça olgunlaştığını sandığın ancak her olayda şaşırmaya devam ettiğin insana
dair ilişkiler, dialoglar. Senin yetiştirdiğin eşeklerin ilk seni tepmesi, evde
beslediğin kedinin menfaatine ters düştüğünde ilk seni gagalaması, ilk sana
hırlaması, dirsek temasında olduklarının inadına ayak diremesi.
Gökyüzünün
getirdikleri, astroloji, dengesizlikler, uzlaşma sıkıntıları ve yoğun ötesi
işler içinde kendini bulmaya çalışmak, anlamaya çalışmak, bla bla bla…
Bu
akşam geldiğim nokta, duracell’i hayata mola verme ihtiyacı, ancak nasıl
yapılacağı hususunda herbokolog olmana rağmen, bunu kestirememek.
Babamın
doğum gününü denetleme dosyasında bir el atma ihtiyacı ile kaçırmak, sonbahar
hazırlıklarında domateste yapıp sağlıklı beslenmeye çalışırken sırtını ve
belini tutturmak, hafta sonuna aşure
planı yapmak, güzel olma uğruna araya kirpik taktırma aktivitesi koymak,
perdeleri yenilemeye çalışmak, eve el atmak, aileye el atmak, evlada el atmak,
facebook, instagram, tweetera bakmadan uyumamak, kitap okuma aşkı ile yanmak
okuduğunu anlamamak, duracell bile yetmiyor
olmak. Hayatı akıtmak, bu arada ‘’hayatı kaçırmak’’.
Eeee
taç mı takılıyor diyenler, beklentim yok, derdim kendimle, farklı olamazdım
muhtemelen. Hayalimde Maldiv’de ayaklarımı uzatmış, eşimle el ele deniz/güneş keyfi yaparken, oğlumun rüzgardan uçuşan
saçlarını, ve dizim dibindeki ismini köpük koyduğum Golden köpeğimizi hayal ederken bile, yarının işini düşünen,
çevresine faydalı olmaya çalışan iflah
olmaz bir ruh’um. Sorun benim sorunum. Alan benim iç dökme alanım. 2017 de
benim gibi yaşayan arkadaşlarım beni anlıyor, bu bana yeter.
Tavuk
gibi kuluçkada oturanları, kendini fazlası ile pazarlayanları, işim çok deyip
saat 17.00 de servise koşanları, senin bir tarafından ter akarken b ve c blok
arasındaki şemsiyenin önünde 1,5 saat kahve keyfi yapanları kıskanmıyorum. Herkesin yolu açık olsun. Helal
olsun.
Ben
duracell’i hayata bir beş sene daha, Allah izin verirse, tuh diyeceğimi bilsem de
bu şekilde devam etmek istiyorum.
Sonra,
sonra mı? Sonrası arkası yarın.
Selam
ve sevgi ile…
G.Banu
KOCATEPE
Eylül
28/17
Yorumlar
Yorum Gönder