Resimdeki Gözyaşları...
Resimdeki Gözyaşları…
Benden sana son kalan
Bir küçük resim şimdi
Cevap veremez ama…
Bu hafta bir akşam sandıktaki
resimler çıktı piyasaya, çevirdik çevirdik baktık, akıllı telefonlardaki yeni akışta oluşan alışkanlıklarımıza
güldük, elimize her aldığımız anlarda resimleri parmaklarımızla dokunmatik
ekranmışçasına büyütmeye, netleştirmeye çalıştık, J
Daha iyi görebilmek için, o anki duyguları
yakalayabilmek ve yeniden aynı ana dönebilmek için…
Fark etmeden avuçtan yiten gençliğin tükenişi,
yılların akışına tanıklık ile geçen birkaç saat…
Nerelere gittim bir bilseniz nerelere, kah özlemden
burnumun direği sızladı, kah gidenlere isyan ettim, hepsi inci gibi ellerimin,
avuçlarımın içinde geçen bir kaç saatten
sonra, dingin bir mutlulukla ve huzurla gerçek
Dünya’ya yeni deyim ile an’a geri
döndüm.
Eski resimlere gülümseyerek bakabilmek ve anmak
ne büyük mutluluk. Zaman su gibi akıyor olsa da, iz bırakıyor mutlaka.
O güzel birkaç saatten sonra belleğimde, fiziken
elimde olmayan bir resim, sürekli gözümün önünde, neden beni hüzünlendirdiğini
bilmediğim bir resim ile becelleşiyorum. Yatıyorum, kalkıyorum aklım o resimde.
75-78 arası
yıllar, çocukluğum, kıtlı kıymetli el üstünde tutulduğum, çok sevildiğimi
zerrelerime kadar hissettiğim çocukluğum. Bir bayram sabahına gidiyor belleğim,
anneciğim yapmış yakıştırmış gene, muhtemelen bir iki gecede dikilmiş nefis
kıyafetlerim, ve yeni bambi pabuçlarım.
Çok heyecanlıyım, büyükleri ziyaret edeceğiz, babacığım yıkatmış arabamızı, hep
olduğu gibi janti, top sakallı, lacivert blazer ceketli, lacivert-kırmızı ekoseli araba koltuklarımız
bile zihnimde. Beyaz bir Renault … Annem
her zamanki gibi güzel, saçlar sarı sandre, etekler mini, incecik ve bakımlı.
Çikolatalar tatlılar alınmış, önce anne atalarına, sonra baba atalarına
gideceğiz, ziyaretler bitince dönüşte mutlaka babacığım bizi İskender yemeğe
götürecek, boğaz köprüsünden geçilecek, araba teybinde Julio İglasias çalacak, ben Maltepe yakınlarında E5 te Atatürk
büstünün olduğu yeri gördükten sonra uyuyakalacağım gene…
Belleğime düşen beni rahatsız eden resim baba
atamızın salonunun duvarında, kocaman bir resim, büyük salonun tam ortasında
yemek masasının üzerinde, dedem hakim, babaannem İstanbul hanımefendisi,
salondaki koltuklar, salondaki kapalı balkon, duvarda bir mahkum tarafından
hediye edilmiş ağızlık, akordeon, her şey tüm detaylar bugün gibi hepsi aklımda…
Aklımdan çıkmayan ise o resim, o koca resim.
Beyaz kocaman duvarın büyük kısmını kaplayan koca
heybetli resim, gözlüde görsün gözsüzde görsün dercesine asılmış, dedem ve
babaannem oturmuşlar, dedem aile reisi, yanında modern eşi babaannem, etek ve
şık bir bluz ile boynunu incileri süslüyor, yanlarında amcalarım ve halam, hepsi
şıkır şıkır, Cumhuriyet savcısının/hakimin
Cumhuriyet kokan modern ailesi, küçük amcamda bermuda ve şapka, büyük
amcamda takım elbise, halamda tek parça bir elbise yakası dantelli, hepsi
gülümsüyorlar, neşe içindeler resmin gereğini yerine getiriyorlar…Aile fotoğrafı.
Yıkılmadık ayaktayız, biz bir eksik olsa da mutluyuz ! fotoğrafı.
Bir tek babam yok resimde. Tüm çekirdek aile
resimde bir tek babacığım yok, zarif, hiç söylenmeyen, asil, janti İTÜ ye okumaya giden babam yok.
Çocuk dimağımla her gittiğimizde soruyorum, sen
neden yoksun baba, biz neden yokuz baba… ?
Sorduğum sorulara her seferinde yumuşacık bir
ton ile ve milyonlarca anlayış ile ben İstanbul’da okuyordum kızım, resim o
vakitler çekilmiş.
Neden döndüğünde çekilmemiş, neden seni
beklememişler gibi sorular sadece minik belleğimde uçuşuyor, soramıyorum çünkü
verilen cevaplar hep aynı kalıpta…
Resimdeki ve resimde olmayanların gözyaşlarının
sonraları farkına varabiliyorum. Yıl 69 bizimkiler onay almadan yıldırım nikahı
ile evleniyorlar, teyze çocukları ,
evlenmeleri doğru olmayacak ancak aşk engel tanımıyor ve yapıyorlar nikahı, ortalık
toz duman oluyor o yıllarda, anneannem-babaannem herkes dargın, iki sene sonra 71
de ben doğunca, benimle birlikte herkes eskiye
sünger çekiyor … Hiçbir şey olmamışçasına kapanıyor sayfa.
Geriye sadece yıllarca duvardan inmeyen o
manidar resim ve benim çocuk yüreğimdeki hüzün kalıyor.
Resimdeki ve yüreğimdeki gözyaşları,
Şimdilerde kimde o resim bilmem, deşelemek bilmek
ise hiç istemem, hayat öyle noktalar ki bazı konuları ne resim kalır ne kötü
anı, tüm ölmüşlerimin ruhu şad olsun bu vesile ile…
Asil janti babacığıma uzun ömürler olsun. Bir
kez bile üzüntüsünü yansıtmadığı için sorularımı o yıllarda cevapsız bıraktığı
için teşekkürler…
Dün sabah kahvaltıya geldi benim janti,
filinta babam, sohbet sırasında resmi
açıverdim birden, kafamda karıncalar yuvalamışçasına, hatırlamadı resmi, ısrar edince ben, canlandırmaya başlayınca;
Ben o sıralar İstanbul’a okumaya gitmiştim kızım
dedi.
Güneş Banu KOCATEPE
21 Mart 2021
Yorumlar
Yorum Gönder