BENİM KIŞIM

Kış Mevsimi deyince; mutlu bir çocukluk geçirmeme rağmen içimde hep bir hüzün olur.Sanırım yetiştirilme tarzımdan, o sıcacık evimizin penceresinden bakarken kış günlerinde annem hep yoksul kişileri düşünmemi ve şükretmemi salık verirdi.Onların üşüdüklerini ve aç olduklarını düşünürdüm.O küçücük dünyam da , dünyadaki adaletsizlikleri tek başıma çözebileceğimi sanırdım.Kendi küçük ruhu büyük tüm çocuklar gibi…
Büyüdüğümde bu işlerin hiç te kolay olmadığını anladım.

Ben şanslı bir çocuktum.İstanbul da yaşıyorduk.Mühendis çalışkan bir baba ve ev hanımı anne.Evimiz kaloriferliydi. Yani sıcacık.En büyük şansım ise şimdi ki çocukların fazla yaşamadığı ama yaşamayı çok istedikleri ; çalışmayan, neşeli , güleryüzlü,  fedakar, tatlı bir anneydi. Şimdi düşünüyorumda;  kırklı yaşlardayım ve deli gibi çalışıyorum.Sırf oğluma daha güzel imkanlar verebilmek için , bizim kafamızda belirlediğimiz yada  toplumun belirlediği imkanlar mıdır güzel olan bilmiyorum. Keşke o da benim yaşadıklarımı yaşayabilseydi. Okuldan geldiğinde onu karşılayabilseydim. Belki kendisine sorsam ,  özel okula gitmek,iyi kıyafetler giymek, çeşitli sosyal aktivitelere katılmak gibi … nicesinden daha keyif verecektir Anneyi yaşamak,kimbilir…

Kışı düşündüğümde nedense ilk aklıma gelen kokular, evet evet kokulardı.Evimizde her akşam üzeri okul çıkışı geldiğimde tadacağım, mis gibi yeni fırından çıkmış kek,kurabiye gibi mutlaka bir tatlımız olurdu.
İçeri koşa koşa girer,bir çırpıda anneciğime dertlerimi , neşelerimi anlatır sonrasında camın kenarında ana kız süt ve kek partisi yapardık.Hala o fırından çıkan ürünlerin kokusu burnumdadır.Oğluma da bunu yaşatmaya çalışıyorum hafta sonları bile olsa…Sıcak bir yuvayı daha iyi ne anlatır bilmem.

Kış aylarında mutlaka kabak tatlısı pişerdi ve komşular birbirine çay saatlerine gelir ya da gelemeseler bile herkes birbiriyle bu güzel tatları paylaşırdı.Gene komşular arasında turşu trafiği olurdu.Hiç unutmam yan dairemizde oturan Tontiş Nadire teyzemi… Sonbaharda yapılan tarhanalar,salçalar,turşular,domatesler kış aylarında sofraların baş tacı olurdu. Şimdilerde ise katkı maddelerinin zararlarını bilsekte biz çok çalışan iş hanımları ne yazık ki herşeyin hazırına kaçıyoruz.

Nerde tarhanayı, salçayı yapacak kadın! Varsa da azdır. Şimdi dertler daha büyük.Sandığınızdan daha büyük. Başarılı olacağız,üstelikte hem işte hem evde, güzel olacağız,sıfır beden ‘’olmasak ta’’ ona yakın olmak için yırtınacağız, güzel yemek yapacağız.Temizlik tam olacak. Ütüler,çamaşır tam olacak.Çocuğumuzun dersleri,evin bireylerinin ihtiyaçları derken sıra biz kadınlara nasıl geliyor bilmiyorum.
Bu arada, iş yerinde erkek hegomonyasına , çelme takmak isteyenlere, hırslılara direneceğiz, bu devirde hala var kimse inkar etmesin. İşler her zaman yolunda olacak. Paramızı har vurup harman savurmayacağız,işe geç kalmayacağız,şartlar ne olursa olsun bakımlı işe geleceğiz,dilimizin ucuna gelenleri hak etseler bile!!! kibarlıktan susacağız bla bla bla, yazarken kendim karamsarlığa kapılmadım desem yalan olur.Kolay değil çalışan kadının işi vesselam.

Aslında neşeli,nüktedan bir insanım ama nedense hüzünlü yazı yazmak istedim.Kış günlerinden birinde canım annemi kaybettim.İnanılmaz bir kar vardı,yıl 2008 30 Aralık,herkesin bir gün sonrasında deliler gibi noele hazırlandığı günler.Amansız bir hastalıktan…

Benim annemde çoğu anne gibi, canım yandığında anne diye haykırdığım, evlenmeden önce en yakın arkadaşım, erkek arkadaşımı paylaştığım, kız arkadaşlarımı çekiştirdiğim, can dostum, evlendikten sonra; kıymetini daha da artırarak, yemeklerimi yaptırdığım,(ani misafir geleceği zaman panik içinde koşturmam ve onun sakinliği ve inanılmaz desteği),bebeğimi kucağıma aldığımdaki yaptıkları ise ; anlatılamaz gerçekten yaşamak lazım.Şöyle ki hamilelik döneminde evimize hırsız girmişti ve o kadar korkmuştum ki doğum yapana kadar bize 6 ay evini açtı,doğumdan sonra başlayan 40 günlük lohusalık dönemimde beni prensesler gibi yatırıp tam 40 günkü desteğini asla unutmuyorum ve hatırladıkça burnumun direği sızlıyor.
Mayıs ayının ikinci pazarında kutlanan anneler günü eskiden annemi çok sevmeme rağmen beni bu kadar etkilemiyordu, son zamanlarda hazırlanan reklamları sırf bu yüzden izleyemiyorum. Hele içlerinde bir tane var ki beni bugün kaybedeli dört  yıl olmasına rağmen ağlatıyor ve isyan ettiriyor.BİR TEK ANNEM OLSUN BANA BİRŞEY OLMAZ.  

Gerçekten öyle imiş bir tek annem olsun bana bir şey olmaz, şimdilerde ben yeni anne olmuş bir kız kardeşin ablası olarak, ona annemi arattırmamaya çalışırken, eşini yeni kaybetmiş babama daha fazla destek vermeye çalışırken, onu daha fazla özlüyorum, arıyorum.

Çok egoistçe, bencilce gelecek belki ama, çok yaşlı teyzeleri, anneleriyle markette gördüğümde, ya da piknikte kıskanıyorum, çünkü ben annemi 57 yaşında çok erken kaybettim.
Evet 41 yaşında çok şeker bir evlat sahibi, mutlu bir evliliği olan, başarılı bir iş kadını olarak çok erken gittiğine inansam da , bana kattıkları için her zaman müteşekkirim. Bende annesini kaybetmiş her insan gibi, arkasından hep güzel şeylerle kendisini anıyorum. Zaman zaman mezarına gidip, kimseyle paylaşmadığım şeyleri anlatıyorum ve rahatlıyorum.

Üst satırlarda paylaştığım kek ve süt partilerimiz keşke gene olsa, iş yerindeki sıkıntılarımı,sevinçlerimi  anlatsam. Oğlumu , eşimi,arkadaşlarımı  çekiştirsek. Şaka bir yana her şeyi ama her şeyi  her şeyi anlatsam. Kuş gibi hafiflerdim her halde. Kendimi bazı günler kanadı kırılmış kuş gibi hissediyorum. Ama büyümek böyle bir şeymiş işte…

Kış mevsimini düşünmek, çocukluğumu yeniden yaşamak beni farklı diyarlara götürdü. Bu sene güzel  bir kış geçirmeyi hayal ediyorum. Çünkü hangimizin ne zaman göçeceği belli değil. Oğlumla daha çok ilgilenmek, daha çok eğlenmek,hayattan daha çok keyif almak istiyorum.Arkadaşlarıma zaman ayırmak,kendim için dolu dizgin bir kış geçirmek istiyorum.

Hedeflerimde yazı atölyesi de olacak…

Güzel kışlarda yazılarda görüşmek ümidiyle…

Güneş Banu KOCATEPE
gbkocatepe@yahoo.com

Yorumlar

Popüler Yayınlar