KENDİNDEN VAZGEÇMİŞTİ LEYLA


İnsan kendinden vazgeçer mi? Vazgeçmişti işte Leyla. İçinden eski günlerini geçirdi. Ne olmuştu o güzel kadına. Ne olmuştu böyle kendisine.

 

Simsiyah pırıl pırıl saçları, pembe beyaz denecek kadar duru bir teni, koca koca yeşil gözlü kadına ne olmuştu? Neden böylesine kendinden vazgeçmişti.

 

Hayat ona nasıl bir oyun oynamıştı? Bu hale nasıl gelmişti? Düşündü uzun uzun.

 

Bir sigara yakıp, balkona çıktı. Menekşelerinin arasından dışarıyı hüzün ile seyretmeye başladı. Çocukluğunu, genç kızlığını bir anda hayatı film şeridi gibi gözünün önünden geçiverdi.

 

Ne kadar çoşkulu heyecanlı bir genç kızdı. Annesinin sürekli uyarmak zorunda kaldığı. Annesi Sümbül, tabuları olan, etrafın ne düşündüğüne çok önem veren bir kadındı. Leyla’yı her zaman frenlemeye çalışırdı. Aman kızım çok gülme, aman kızım çok gezme, aman kızım… kelimeleri hayatlarının ortasındaydı.

 

Leyla ise her sözü kulak arkası eder, hayatı doyasıya yaşamaya çalışırdı. Üniversiteyi kazandığı sene babası tatile gitmesine bile izin vermişti. Sümbül Hatuna rağmen. Babası ona çok güvenirdi. Kızının aklına inanırdı. Annesine rağmen her zaman yanında olurdu.

 

Tüm bunları düşündüğünde, özellikle iki yıl önce kaybettiği babasını, yüzüne bir gülümseme yerleşti. Ne güzel yıllarmış diye düşündü. Keşke o yılları yeniden yaşama imkanım olsa diye düşündü.

 

Bir anda boşanma süreci aklına geldi. Babası o zaman da kapı gibi arkasında durmuş. Her zaman yanında olmuştu. Ne zor günler geçirmişti Leyla.

 

O deli gibi sevdiği adam bambaşka biri olup çıkmış, hayatın zor tarafını göstermişti neşeli genç kadına. Canından çok sevdiği oğulları Can’ı göstermemekle tehdit etmiş, aylarca eziyet çektirmişti. Beş parasız ama en önemlisi Can‘sız oğulsuz dımdızlak kalmıştı ortada güzel kadın.

 

İkinci sigarasını söndürdüğünde başka bir aleme daldı Leyla. Nerden aklına gelmişti şimdi bunlar. O kendinden vazgeçeli çok uzun zaman olmuştu.

 

Boşandıktan sonra bir işe girmiş, ve şimdi balkonundan baktığı iki odalı evi tutmuştu. Babası ve annesinin yanına Urla’ya gitmek istemiş, fakat oğulcuğunu görebilme umudu onu buralarda kalmaya hapsetmişti.

 

Bu büyük şehirde, tek başına.

 

Aldığı eğitim sayesinde girdiği iş onu bayağı oyalasa da akşamları yalnız kaldığında içi kuş kadar kalıyordu Leylanın. Can’ı düşünüyor, özlüyor, çaresizlikten kıvranıyordu. Her şeyden vazgeçerdi de , kendinden bile;  ama oğlundan asla.

 

Eski kocası tanınmış bir avukattı. Ceza Hukuku üstüne uzmandı. Çevresini kullanarak oğullarının velayetini kendi üstüne almıştı.

 

Leyla bunları hatırladığında üşüdüğünü , titrediğini hissetti. Gözleri dolmuştu gene. O çok güvendiği adalet onun karşısına dikilmişti işte.Artık kimseye güvenmiyordu Leyla,bunu çoktan öğrenmişti.

 

Oğlunu düşündü tekrar , Can şimdi ne yapıyordu? Aç mıydı,tok muydu, mutlu muydu, mutsuz muydu,annesini özlüyor muydu,erik gözlü oğlan.

 

Leyla bir anda sarsıla sarsıla ağlamaya başladı. O kendinden vazgeçmeyecekti de kim vazgeçecekti. Oğlunu küçücük oğlunu istiyordu. İş güç para pul değil sadece Can’ı.

 

Çok şükür iyi para kazanıyordu. Yeni bir avukat tutacaktı. Geçenlerde şirketin avukatı ile tanışmış ve kendince bir yol çizmişti. Güvenmişti bu yeni avukata. Vazgeçmeyecekti, tekrar deneyecekti. O neler atlatmış kadındı. Sadece silkelenmeye ihtiyacı vardı.

 

Kendinden vazgeçmiş olabilirdi ama Can’dan asla.

 

İçeri girdi, içi sevinç dolmuştu. Sebebini bilmese de içinde ki ümit, onu harekete geçirdi. Bu kararı vermek ona iyi gelmişti.

 

Erik gözlü oğlu için, oğlu için yapacaktı bunu.

 

Hemen banyoya girdi, tertemiz yıkandıktan sonra, güzel saçlarını taradı, kuruttu, yıllardır sürmeyi unuttuğu kremlerini sürdü. Aynaya baktığında eski güzel Leyla’yı gördü.

 

Babasının çok sevdiği, neşeli, çoşkulu Leyla’yı. Gülümsedi ve yatmaya gitti.

 

Sabah her şey çok güzel olacaktı.

 

G.Banu KOCATEPE

Mart 2013-03-06

 

 

 

Yorumlar

Popüler Yayınlar